Tepemizde alev alev yanan dolunay, dolunayın ışığı altında birbirimizden habersiz bakıyoruz. Sahi en az onun kadar yanmıyor muyuz? O da tanıyor olmalı bizi, birbirimize kavuşturuyor böylece gözlerimizi. Serin esiyor rüzgar, üşüyor mudur kolların? Peki ya ellerinde tuttukların? Ellerin unuttu mu beni, ben izlerini hâlâ üzerimde taşıyorum. Unutmadım. Tepemizde, birbirinin peşinde bembeyaz bulutlar. Yağmur mu taşıyorlar yoksa yok olmaya mı çalışıyorlar? Birisi düşüyor ateşin önüne, kesmiyor ışığını, sis olup binbir parça dağılıyorlar. Yanıyor üzerimizde alev alev dolunay ve ışığı alıp götürmüyor bizi ve biz bütün çaresizliğimizle göğe bakıyoruz. İşte şimdi, şimdi yağmur gibi çiseleyen hatıralar. En az yıldızlar kadar çok, parlak ve ulaşılmazlar. Göz alabildiğine karanlıklar, geceyi ve bizi sessizliğe boğuyorlar.
Ve gökte, bulutların üstünde ve üzerimde gözlerin:
Sımsıcak, aydınlık ve kocamanlar.
Hiç olmadıkları kadar uzaktalar.